Bu haftaki röportajımızda Türkiye’nin önde gelen doğa derneklerinden Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ile bir aradayız. Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği İletişim ve Medya Sorumlusu Gözde Özbey ile derneğin çalışmalarına yönelik kapsamlı bir röportaj gerçekleştirdik. Derneğin Bodrum’da başlayıp tüm Türkiye’ye uzanan çalışmalarını ve geride bıraktığı 22 yılı konuştuk. Cumhuriyetimizin 100. yılının ilk gününde yayında olan bu röportajı sürdürülebilir geleceğimiz için keyifle okumanızı dilerim…
- İlk olarak sizi biraz tanıyabilir miyiz? Dernek ile buluşmanız nasıl gerçekleşti?
Buğday Derneği’nde İletişim ve Medya Sorumlusu olarak çalışıyorum. 2019 yılında iletişim gönüllüsü olarak Derneğe katıldım. İlerleyen süreçte de profesyonel olarak ekibe dahil oldum.
- Buğday Derneği’nin geçmişi 1990 yılında Bodrum’da kurulan bir pazar tezgahına uzanıyormuş. Tohum olarak 22, resmi olarak 20. yılınızı kutladığınız bu süreci anlatır mısınız?
Buğday hareketinin tohumları aslında bundan otuz iki yıl önce Victor’un Bodrum’da açtığı bir pazar tezgâhı ile başlıyor. O tezgâh ardından Başak Doğal Ürünler Dükkanına dönüşüyor. Sonrasında ise 1992 yılında bir restoran açılıyor; Buğday Vejetaryen Restoranı. Bu restoranda organik ürünler satılıyor, sağlıklı yaşam, doğa, ekolojik yaşam ilkeleri konuşuluyor. Bu sohbetler Buğday hareketini, bir basılı yayına dönüştürüyor ve 1998 yılında ilk Buğday Dergi çıkıyor. Buğday Hareketi 2002 yılında Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneğine dönüşüyor.
Amacımız; tek tek bireylerde ve bir bütün olarak toplumda ekolojik yaşam bilinci ve duyarlılığı oluşturmak; ekolojik dengelerin maalesef geri dönüşü olmayacak şekilde bozulması sonucunda ortaya çıkan sorunlara çözüm yolları sunmak ve doğa ile uyumlu yaşamı desteklemek.
Buğday Derneği olarak, yaşamı bir bütün olarak kucaklıyoruz. İnsanı doğadan ayırmıyoruz. Çalışmalarımızı bütünün parçası olduğumuz esasından hareketle, bütüne hizmet edecek şekilde yürütüyoruz. Geleneksel bilginin değerini biliyor ve bu bilginin korunması, sürdürülmesi için çalışıyoruz. Geleneksel ve yerel üretimleri, kültürleri ile birlikte destekliyoruz.
- Aktif projeleriniz nelerdir?
Aktif olarak %100 Ekolojik Pazarlar, WWOOF Türkiye/TaTuTa Ekolojik Çiftlikleri, Zehirsiz Sofralar, Zehirsiz Kentlere Doğru, Akdeniz Agroekoloji Kervanı-MedCaravan, Gençler için Agroekoloji Eğitimi projeleri yürütülüyor.
Ekolojik ürünlerin adil, sürdürülebilir, güvenilir bir alışveriş modeli ile tanıtılması ve yaygınlaştırılması amacıyla yürütülen %100 Ekolojik Pazarlar projesi kapsamında, Türkiye’nin ilk ve en büyük organik pazarı olan Şişli %100 Ekolojik Pazar, 2006 yılında Şişli Belediyesi işbirliğiyle kuruldu.
2003 yılında 25 ev sahibiyle başlayan TaTuTa/WWOOF Türkiye Ağı, 2021 itibarıyla 74 ev sahibi ve her yıl yaklaşık 600 yeni gönüllüsü ile hem kırsal yaşamın sürekliliğini hem de ekolojik tarımı destekliyor.
Zehirsiz Sofralar projesi kapsamında, “ilaç” olarak bilinen pestisit etken maddelerinin aslında “zehir” olduğuna ve herhangi bir hastalığı iyileştirmediği gibi; toprağı, suyu, havayı bunların sonucu olarak da hayvanları ve insanları zehirlediğine dikkat çekmek amacıyla “zehirsiz sofra” ifadesini kullandık. Halen devam eden Zehirsiz Kampanya sayesinde, pestisitlerin zararları ve zehirsiz gıda konusunda kamuoyundaki farkındalığın artmasını sağlayarak sofralarımızı 25 pestisitten kurtardık.
“Zehirsiz Kentlere Doğru” projemizi ile kentlerde yerel yönetimler tarafından kullanılan pestisitlerin ve biyosidal ürünlerin zararları konusunda farkındalık yaratmayı, kullanımlarını azaltmayı ve yerel yönetimlerin alternatif uygulamaları kullanmasını teşvik etmeyi amaçlıyoruz.
“Akdeniz Agroekoloji Kervanı – MedCaravan” projemiz ile, yerelde ve kırsaldaki agroekoloji bilgi ve uygulamalarını toplayarak, derlenen bilgi ve deneyimleri, eğitim materyalleri ve çevrimiçi bir platformla daha geniş bir ölçekte paylaşmayı hedefliyoruz. Ayrıca, sürdürülebilir çevre ve gıda üretimi için bütünsel bir bilim olarak agroekoloji bilgisinin 13-18 yaş grubundaki gençlere ulaştırılması ve böylece gençlerde çevre farkındalığının ve ekolojik okuryazarlığın artırılması hedefi ile yürüttüğümüz “Gençler için Agroekoloji Eğitimi” projesi kapsamında eğitim ve etkinliklerimizi sürdürüyoruz.
Destekçilik programı kapsamında Mart 2021’de dijital ortamda yayın hayatına başlayan Buğday E-Dergi ile gıdadan iklim değişikliğine, kırsal yaşamdan kentte ekolojik yaşama, doğa dostu mutfaktan, zehirsiz temizliğe, hasat öykülerinden ekolojik teknolojideki gelişmelere kadar pek çok konuda haberler, makaleler, röportajlar, duyurular, tanıtımlar, fotoğraf ve karikatürler okurlarıyla buluşuyor.
Ekolojik yaşam alanındaki pek çok konuyu bütüncül bir bakış açısıyla ele alan Buğday Derneği; İstanbul başta olmak üzere farklı şehirlerde veya online olarak düzenlediği kurumsal ve bireysel eğitimler, atölyeler ve Ekolojik Yaşam Buluşmaları ile bilgi birikimini toplumun her kesimiyle paylaşıyor.
- Gönüllülerinizin projelerinizdeki yeri nedir?
Geçmişten bu yana Buğday Hareketi’nin içinde yer alan çalışanlar ve gönüllülerden oluşan Buğdaygiller; ekolojik, sağlıklı, adil, sürdürülebilir, şefkatli ve eğlenceli bir yaşamın, bu gezegeni paylaştığımız canlı ya da cansız tüm varlıkların doğal hakkı olduğuna inanan; karşılaştığı sorunları, neleri değiştirebileceğini ve daha iyi yapabileceğini gösteren işaretler olarak gören; başka bir dünyanın birlikte mümkün olduğuna inanmış ve buna gönül vermiş bir aile…
Buğdaygiller olarak, “gönüllülük” kavramını; zamanımızı, enerjimizi ve becerilerimizi anlamlı bir amacın hizmetine sunarken, Buğday Hareketi’nin çalışan ve gönüllüleriyle birlikte öğrendiğimiz, ortak kaygılarımıza bütüncül çözümler üretmek üzere sorumluluk aldığımız bir ilişki olarak görüyoruz.
Gönüllülerimizi ilgi, bilgi, deneyim ve becerileri doğrultusunda çözümün parçası olmaya davet ediyor; onların da zaman ve emekleriyle ekolojik dönüşüme katkı sağlamalarını bekliyoruz.
Gönüllülerimiz dernek içinde çok farklı noktalarda katkı sunabiliyor. Projelerden, eğitim ve etkinliklere, pazarlardan iletişim faaliyetlerine kadar tüm alanlarda gönüllü desteğini çok önemsiyoruz. Ortak hayallerin ve umutların bir araya getirdiği bir topluluğun parçası olmak; bizlere yalnız, güçsüz ve etkisiz olmadığımızı hatırlatırken, birlikte niyet edip emek verdiğimizde neler yapabileceğimizi gösteriyor.
- Avrupa Birliği tarafından finanse edilen Zehirsiz Sofralar Platformu ile Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın kurulmasına öncülük ettiniz. Zehirsiz Kentler kampanyanız Change.org’da neredeyse 24 bin 500 imzayı geçti, hedef olan 25 bin imzaya doğru ilerliyor. Zehirsiz Sofralar Platformu’ndan ve Zehirsiz Kentler uğraşınızın arka planından biraz bahseder misiniz?
Nisan 2019 – Mart 2020 döneminde yürütülen Zehirsiz Sofralar projesi ile Türkiye’de pestisit kullanımının yasaklanması amaçlandı. Buğday Derneği öncülüğünde, Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı adı ile bir araya gelen 100’ü aşkın kurum ve inisiyatif; 2019 itibarıyla Zehirsiz Kampanya‘yı başlattı.
Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı’nın doğa dostu üretim ve pestisitlerin zararları konusunda farkındalığı artırmaya yönelik çalışmaları kamuoyunda ve karar vericiler nezdinde karşılık buldu. Tarım ve Orman Bakanlığı, 2020 yılında toplam 25 pestisit etken maddesinin yasaklanmasına, 7 etken maddesinin ise kullanımının kısıtlanmasına karar verdi.
Zehirsiz Sofralar projesinin bir amacı da sivil toplum örgütleri arasında işbirliğini geliştirmek ve lobi, savunuculuk ve kampanyacılık kapasitelerini arttırmaktı. Bu çerçevede 100’ün üstünde sivil toplum örgütü ve sivil inisiyatif 2019 yılında Zehirsiz Sofralar Pestisit Eylem Ağı’nı kurdu ve Zehirsiz Kampanya’yı ile önemli başarılara imza attı.
İşbirliğinin sürekliliğinin sağlanması ve güçlendirilmesi adına, Ağ üyeleri ile birlikte Şubat 2020’de bir araya gelerek gıda güvenliğini merkeze alan daha geniş kapsamlı bir amaç için Zehirsiz Sofralar Platformu’nu kurmaya karar verdik. Sağlık, çevre, ekolojik yaşam, tüketici hakları, doğa koruma, tarım, gıda ve benzeri alanlarda çalışan 38 sivil toplum örgütü tarafından kurulan Zehirsiz Sofralar Platformu, 23 sivil toplum örgütü ve sivil inisiyatifin de desteğini aldı. Platformun altında ayrıca Türkiye Organik Ağı (TORA), Zehirsiz Sofralar Pestisit Eylem Ağı (ZSPEA) gibi çeşitli ağlar da yer alıyor.
Zehirsiz Sofralar Platformu olarak, soframıza gelen gıda ile gıda dışı tarımsal ürünlerin bulunabilir, erişilebilir, sağlıklı ve güvenilir olmasını sağlamak için yapılacak bütün faaliyetlerde kamusal refahı, gelecek kuşakların ve tüm canlıların yaşam hakkını gözetecek, ekosistemi koruyacak; iklim krizini de dikkate alarak uzun vadeli, ihtiyaçlara odaklı, yerelliği ve kendine yeterliliği öncelikleyen, kadim bilgi ve pratikleri de dikkate alan, adil bir bakış açısını egemen kılmak amacını benimsiyoruz.
Proje sürecinde gördük ki, bu tarım zehirleri ve bunlar ile aynı aktif/etken maddeye sahip biyosidal ürünler okullarda, sitelerde, park ve bahçelerde, kentlerdeki tüm yeşil alanlarda, sokaklarda yoğun miktarda hem Belediyeler hem de özel sektör ve site, apartman yönetimlerince kullanılıyor. Bu kimyasallar özellikle büyüme çağındaki çocuklarımızda yetişkinlere nazaran 10 kata kadar daha etkili olabiliyor.
PAN’ın belediyelerin pestisit kullanımına yönelik bir proje ve kampanya yürütmüş olması, hazır bir tecrübe ve bilgi birikiminin olması dolayısıyla ve Zehirsiz Sofralar projesinde edindiğimiz tecrübe ile bu konuda yeni bir proje uygulayabileceğimizi düşündük. Halkımızın Zehirsiz Kampanya’nın da etkisi ile tarım ve gıdada kullanılan zehirli kimyasalların insan sağlığı, doğal varlıklar ve biyolojik çeşitliliğe olan etkileri konusundaki farkındalığı artmış olsa da, her gün yaşamlarını sürdürdükleri alanlarda kullanılan aynı zehirler konusunda yeterince bilgi sahibi olmamaları bizi bu projeyi gerçekleştirmeye yönlendirdi.
“Zehirsiz Kentlere Doğru” projesi ile kentlerdeki yaşam alanlarında kullanılan pestisit ve biyosidal ürünlerin zararları konusunda farkındalık yaratılması, kullanımlarının azaltılması ve yerel yönetimlerin ekolojik ve doğa dostu alternatifleri kullanmasının teşvik edilmesi amaçlanıyor.
Platform çatısı altında, önümüzdeki dönemde pestisitlerin zararları ve alternatifleri konusunda kamuoyu ile ilgili tarafları bilgilendirme, lobi ve savunuculuk faaliyetlerini sürdürmeye devam edeceğiz. Bunların yanında, ağlar ve çalışma grupları üstünden sağlıklı gıdaya ulaşım için organik tarım, gıda toplulukları, doğa dostu arıcılığın yaygınlaştırılması, atalık/yerel tohumların teşviki ve yaygınlaştırılması, onarıcı tarım, agroekoloji gibi pek çok konuda çalışmalar yapmayı planlıyoruz.
- Kamu ve özel sektörün değişimi sağlanmadan bireysel adımlar bir fark yaratabilir mi?
Art arda yaşadığımız felaketlere baktığımızda hepsinin temelinde insan merkezli dünya görüşünü görüyoruz. Tüketim odaklı yaşamın ve buna hizmet eden ekonomik sistemin sürdürülebilir olmadığı çok açık.
Gıdamızın üçte biri tarladan sofraya gidene kadar heba oluyor; tarımda kullanılan gübre ve pestisitler (zehirli kimyasallar) içilebilir temiz suları, toprağı kirletiyor ve insan sağlığına zarar veriyor; kömürlü termik santraller canlıları hasta ediyor, iklim krizini derinleştiriyor, tarımsal alanları verimsizleştiriyor; aşırı yapılaşma doğal varlıkları tehdit ediyor; kullanılıp çevreye atılan poşet ve plastikler binlerce deniz canlısını öldürüyor, kullandığımız zehirli deterjanlar ve kozmetik ürünleri denizlerimizi kirletiyor, hem insanlara hem de diğer canlılara zarar veriyor.
Orman yangınlarından sel felaketlerine, kum fırtınalarından müsilaja, kapımızdaki su kıtlığından flamingo ölümlerine, böcek istilalarından salgınlara kadar bütün krizler aynı yöne işaret ediyor. Değişmemiz gerekiyor. Ekosistemin bize hizmet ettiğini zanneden insan merkezli anlayışı terk etmeli, hükümetler, yerel yönetimler, şirketler, hükümet dışı kuruluşlar ve bireyler olarak üzerimize düşeni yapmalı, ekosistemin bütün unsurlarının birbiriyle işbirliği yaptığı ve dolayısıyla insanın da bu işbirliğinin ve hizmetin bir parçası olduğu anlayışıyla hareket etmeliyiz. Bu değişim hem karar vericilerin hem şirketlerin hem de bireylerin, kararlarında ve yaşam alışkanlıklarında, doğayla uyumlu üretim ve tüketim yöntemlerine yönelik değişiklikler yapmasıyla mümkün olabilir.
- İstanbul, geçtiğimiz yıllarda tarihinde ilk kez “göç alan” değil “göç veren” kent konumu geldi. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz, şehir insanının kırsala dönüşü sürdürülebilir olur mu?
Nerede olursak olalım, esas mesele insanı merkeze alan dünya görüşü ile artık bir arpa boyu bile yol alamayacağımız. Yaşadığımız krizler ve art arda yaşanan felaketler, insan türünün sadece “almak” üzerine kurduğu, tüketim odaklı yaşamının ve buna hizmet eden ekonomik sistemin sürdürülemez olduğunun bir kanıtı.
Tüm bu krizlerin çözümü, “sürdürülebilirlik” kılıfı altında, asıl öznenin kalkınma olduğu bir amaç yerine, “yaşamın bir bütün olarak sürdürülebilirliğini” amaç edinmekten ve bu yönde dönüşüm için adım atmaktan geçiyor. Önce bakış açımızı, sonra seçimlerimizi ve politikalarımızı değiştirmeliyiz. Ekosistemin bize hizmet ettiğini zanneden insan merkezli anlayışı terk etmeli, ekosistemin bütün unsurlarının birbiriyle işbirliği yaptığı ve dolayısıyla insanın da bu işbirliğinin ve hizmetin bir parçası olduğu anlayışıyla hareket etmeliyiz.
Günlük alışkanlıklarımızı, yaşam tarzımızı, stratejilerimizi, politikalarımızı dönüştürerek, milyonlarca türle birlikte yuvamız olan dünya gezegenini hep birlikte onararak, hepimiz için yaşanabilir bir yer haline getirmeliyiz.
- Ekolojik yaşam deneyimini konuşunca hem Türkiye’deki hem de yurtdışındaki çiftliklerde gönüllü olarak yer alınabilen TaTuTa/WWOOF’a da değinmek isterim. Detayları sizden öğrenebilir miyiz, nedir TaTuTa/WWOOF?
“WWOOF Türkiye/TaTuTa” (Ekolojik Çiftliklerde Tarım Turizmi ve Gönüllü Bilgi, Tecrübe Takası) programı, doğa dostu üreticileri ve gönüllüleri sağlıklı gıda üretiminde bilgi, deneyim ve emek takasıyla buluşturarak hem kırsal yaşamın sürekliliğini hem de ekolojik üretimi destekliyor. 132 ülkeyi kapsayan WWOOF (Worldwide Opportunities on Organic Farms – Organik Çiftliklerde Dünya Çapında Fırsatlar) ağının 2004 yılından itibaren Türkiye ayağı olan WWOOF Türkiye/TaTuTa Ekolojik Çiftlikleri, ülkenin farklı bölgelerinden 80 çiftçi ve her yıl yaklaşık 600 yeni gönüllü ile ekolojik yaşam bilincini yaymaya devam ediyor.
- Şu an kaç gönüllünüz var? Gönüllü olmak isteyenler nasıl bir yol izlemeli?
Aktif gönüllüler, zaman zaman destek olanlar, uzun süredir olanlar olarak farklı gönüllü profillerinden bahsetmem mümkün. Böyle düşündüğümüzde net bir sayı vermek mümkün olmuyor. Aktif olarak çalışan gönüllü sayısı olarak düşünürsek 40- 50 kişi diyebiliriz.
Şu anda son üç yıldır yapmış olduğumuz gibi özel bir gönüllülük programımız mevcut değil. İş bazlı desteğe ihtiyaç olduğunda öncelikle üyelerimize olmak üzere bazen de gerekirse sosyal medyadan olmak üzere gönüllülük çağrısında bulunuyoruz. Gönüllü olmak isteyenler bu çağrılarımızı takip edebilirler.
Umuyoruz ki uzun vadede daha fazla insanı dahil edebildiğimiz, daha fazla gönüllüye ulaşabildiğimiz bir gönüllü programına da yeniden başlayacağız.